9 Haziran 2016 Perşembe

TAKVA SAHİBİ İNSANLAR


ALİ İHSAN TOSUN



Takva; Allah’a tam manasıyla inanmak, araya şirke kaçacak herhangi bir aracı koymamak, Allah’a isyandan korkmak, dürüst olmak, haramdan ve şüpheli şeylerden kaçınmak demektir. Takva sahibine ise ‘muttaki’ adı verilir.
Âlemlerin Rabbi ‘takva sahipleri’ için Bakara suresinde;  ‘’Yüzlerinizi bazen doğu, bazen batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Bir de söz verdikleri zaman sözlerini yerine getirenler, hele nler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.’’ (Bakara 177) buyurmaktadır.

***
Yüce Yaratan’ın buyurduğuna göre; önce ‘imanın şartları’na inanmak gerekir. Toplumsal barışı sağlamak için akrabalara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler.  
Takva sahipleri; namazı kılarlar. Namaz Allah’ın en çok sevdiği bir ibadettir. Çünkü namazda süreklilik vardır. Günde 5 vakit Allah’ anmak vardır. Vücut sağlığı için de gereklidir. Hem ibadet hem spor!...
Zekât; toplumsal barışı sağlamanın en güzel yoludur. Zekât verilen toplumlarda zengin- fakir arasındaki uçurum ortadan kalkar. Zengin aşırı zengin olamaz, fakir de muhtaç olacak kadar yoksul olamaz. Bu yüzden Takva sahipleri; zekâtı verirler. Zekâtta yoksulun hakkı vardır. Bu kul hakkı’nı servetinin içine katmamalıdır.

***
Sözünün eridirler. Söz verdiklerinde ne pahasına olursa olsun sözünü yerine getirirler. Kültürümüze yerleşmiş bir deyim vardır; ‘söz senettir’ diye.
Günümüzde çekin, senedin dahi geçerli olmadığı bir zamanda atalarımız, iki şahit önünde söz verdiklerinde mutlaka yerine getirirlerdi. Yoksa hem Allah huzurunda hem toplum önünde sorumlu hale düşeceğinin bilincinde idiler.
Bugün ‘sözünün eri olan, sözünün senet olduğu’ bilincinde olan insan yok mudur? Mutlaka vardır. Örneğin; Hicret Kuruyemiş, Bakliyat, Baharat Gıda’nın sahibi Recep Solak Hoca!... Çek ya da senet beklerken küçük bir kâğıda ödeyeceği meblağın miktarını yazıp vermesi tuhafıma gitti.
‘’Bizde söz senettir. Çek, senet burada geçmez.’’ dedi. Gününden birkaç gün önce de borcunu ödedi. Doğruların yardımcıdır Allah (cc)!...

***
Takva sahipleri; sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterirler. İnsanın dünyaya ‘İmtihan’ için geldiklerini bilirler. Allah (cc) kimi insanları ‘mal’ ile, kimini hastalık ile sınar. ‘Doğru insan’, her ikisine de sabreder, Hz Eyyüb (as) gibi... Hz Eyyüb (as) hastalıkla sınanmıştır. Allah (cc) herkese Hz Eyyüb (as) sabrı verir inşallah!...

***
                Allah’ü Teâlâ; ‘’Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez’’. (Maide 87) buyurmaktadır.
                Herhangi bir şeyi ‘haram’ veya ‘helal’ kılmak sadece Allah’a (cc) mahsus iken temiz olan bir şeyi haram kılmanın doğru olmadığını uyarmaktadır. Dinde aşırıya gitmek de doğru değildir. 
              İslam dini ‘paha biçilmez bir mücevher’ gibidir. Her gelen üzerine ‘bir ip’ sarmıştır, sevap olduğunu düşünerek. Böylece,; birçok ‘bid’at’ ve ‘hurafe’ türemiştir dinimizde. Bu Müslümanları hem dinden uzaklaştırmış, hem de dinden soğutmuştur. Bu yüzden Rabbi’l Âlemin ; ‘aşırı da gitmemiz’ uyarısında bulunmaktadır.

                ***
                Allah’ü Teâlâ, takva sahipleri’nin özelliklerini sayarken; yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip gittiklerini, Rablerinin emirlerine karşı sağır ve kör davranmadıklarını ve onların ‘’ ‘Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl’ diye dua ettiklerini vurgulamaktadır.  
                ‘’ Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler. (Furkan 72)
‘’Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar’’. (Furkan 73)
‘’Ve onlar ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl’ derler’. ( Furkan 74)

***
Allah’ü Teâlâ, takva sahipleri’nin  cennetteki makamları ile mükâfatlarını ve kalacakları yerlerini ‘Furkan Suresi’nde şu şekilde tasvir hatırlatmaktadır, düşünenlere!…
‘’İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.’’ (Furkan 75)
‘’Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır’’.( Furkan 76)

                ***
                Allah (cc); bütün Müslümanları ‘takva sahipleri’nin  zümresine nail eylesin!...

5 Haziran 2016 Pazar

TARİH YAZMAK


TARİH YAZMAK
ALİ İHSAN TOSUN



‘’Tarih; insanların, toplumları etkileyen faaliyetlerinden doğan olayları; zaman ve yer göstererek anlatan, olaylar arasındaki nedensel ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkileşimlerini gösteren bir bilim dalıdır. Tarih, geçmişin olaylarını, kaynak malzemelerin eleştirel bir incelemesine dayanarak, kronolojik bir tutarlılık içinde irdeler, genellikle bunların nedenleri konusunda açıklamalarda bulunur.’’
Tarihçi; olayları bizzat görme imkânına sahip değildir. Yani bir fizikçi veya bir kimyager gibi laboratuvarda gözlemleme imkânından mahrumdur. Ancak, olayları gözlemleyenlerin bıraktıkları belgelere dayanarak takip etmek mümkündür. Geçmiş ise herkese farklı bir ışık altında görünür. Tarihçi yazmış olduğu eserinde mutlaka kendi duygu ve düşüncelerine de yer vermiştir. (1)

***
 
               Tarihi gerçekler;  tarihçilerin yaptığı, belgelere dayalı araştırmalar sonucu yazılır. Bazı ülkelerin parlamentolarında kalkan parmak sayısına göre yazılmaz. Aksi halde bir bilim olan ‘tarihi gerçekler’ siyasete kurban verilmiş olur. Politikacılar bilim adamımı değil ki!... Politik çıkarına göre  ‘kabul’ veya ‘reddet’!... Sonra tarih yazdım de!...

***
Tarih yazmak üç aşamalı bir iştir. Önce milletlerin tarihinde önemli tarihi bir olay yaşanır. Bu olay resmi ve resmi olmayan kurumlar tarafından belgelendirilir. Olayı yaşayanlar, anılarını çeşitli vesilelerle anlatırlar. Yeterli bir süre geçtikten sonra, son aşamada tarihçiler –ki bilim adamlarıdır- bu belge ve anıları, varsa canlı tanıkları da dinleyerek tarafsız bir gözle tarih yazarlar. Çünkü tarih bir bilimdir, çarpıtmaya gelmez.

***
Aslında “Ermeni Sorunu” diye bir sorun yoktur. Bir milletin ‘varlık yokluk’ mücadelesi vardır. Tarihte hiç devlet kuramamış Ermenilerin Anadolu’da Batılıların da teşvikiyle devlet kurma mücadeleleri vardır hiç hakları olmadıkları halde. Ermeniler Anadolu’da binlerce yıl hep başka devletlerin himayesinde yaşamışlardır. Bu devletlerden hep zulüm görmüşlerdir. Ne zaman ki Türklerin himayesinde yaşamaya başlamışlar; mutlu, özgür bir hayat sürdürmüşlerdir.

                ***
                Ermeni sorunundan nemalanan başka ülkeler vardır, güçlü Türkiye istemeyen. Özellikle Batılılar kendi katliamlarına bakmadan ‘Ermeni yalanını ‘ fırsat bilerek köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadırlar. Yutarlarsa!…

Bazı ülkelerin parlamentolarında parmak sayısına göre “Ermeni Tasarısı’nı oylamaktadırlar. Dün Fransa, İsviçre, Danimarka; bugün Almanya!... O Almanya ki Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz idi.
Sahi, neden girmiştik Birinci Dünya Savaşı’na?!... Almanya için değil mi?

***
Olayın aslı Cumhurbaşkanımızın AB’nin dayatması ‘Terörle Mücadele Yasası’nı değiştiremeyeceğimizi kesin bir dille reddetmesi sonucu alınan siyasi bir karardır. Çünkü ‘Terörle Mücadele Yasası’  Türkiye için terörün bitirilmesinde hayati bir öneme sahiptir.

***
Dünya her yıl 24 Nisan’da Amerikan Başkanının iki dudağının arasından çıkacak söze kilitlenmiş, beklemektedir; “Ermeni soykırımı yapılmıştır, yapılmamıştır.”   Bu defa 24 Nisan’ı da bekleyemediler, Almanya’da.
Sevsinler sizin soykırım anlayışınızı, insan hakları anlayışınızı, demokrasi anlayışınızı, çağdaş değerlerinizi.

***
Batı; barbar göçlerin kılıç artığı olarak çıkmıştır ortaya. “Kavimler Göçü” sonucu ortaya çıkan Avrupa, ne zaman medeni oldun da soykırımı parlamentolarında parmak hesabı oylayarak karar veriyorsun!
Önce gel Müslüman Türk’ten öğren de medeniyetten bahset!...
Edebalice kalın!...


NOT (1); Mübahat S.Kütükoğlu
(Tarih Araştırmalarında Usûl, 1998, s.1-35 - özet)

1 Haziran 2016 Çarşamba

TUKETİM ÇILGINLIĞI 25. KARE


ALİ İHSAN TOSUN


                Sinema teknolojisi; ekranda veya perdede, saniyede 24 kare resmin kaymasıyla oluşur. Göz; resimler arasındaki farkı algılayamaz. Sanki resimler canlı bir şekilde akıp gitmektedir. 24 resmin bir eksiği veya fazlası bile görüntünün akışında tutarsızlığa neden olur.

***
                Bu tekniği iyi bilen reklamcılar; 24 kare resimden sonra araya tek bir karelik reklamını yaptıkları ürünün resminin25. kare olarak koyarlar. Sonra tekrar 24 resim ekleyerek filmin akışını bozmadan devam ederler. İki 24 karelik resim arasındaki tek bir resmi göz algılayamaz. Gözden daha gelişmiş beyin bunu algılayabilir. Bu ürünün resmi farkında olamadan beynimize yerleştirir.
                ‘25. kare’ tekniği ile bilinçaltına istenilen mesajlar gönderilerek beyin kontrol altında tutulabilir.  Bu bir ‘algı operasyonu ’dur.

                ***
                Alıveriş esnasında ürünü gördüğümüzde beyin ürünü algılar ve farkında olmadan hiç ihtiyacımız olamadan o ürünü satın alırız.
21. yüzyılda savaşmadan kitleleri bu yöntemle yönlendirebilmek mümkündür.

                ***
                Sinema tekniğini kullanarak dünyadaki birçok şirket bu yöntemle ‘tüketim çılgınlığı’ diyebileceğimiz ‘çılgınlığa’ imza atmış olur. İnsanlar o tür ürünlerin sağlığa faydalı ya da zararlı olduğuna bakmaksızın ‘tüketim çılgınlığı’na katkıda bulunur.

                Burada karlı olan sadece üretici ve satıcı şirketin sahipleri, reklam şirketindekileri, vergi alan dev let!... 

                ***
                Son günlerde medyada ‘gıda terörü’ ile ilgili birçok haberlere şahit oluyoruz. Sağlıksız koşullarda merdiven altı üretim…  Koruyucu madde olarak içerisine katılan kanserojen maddeler… Fare zehri…  
                Sebzelere tat veren yapay aroma, hormonlu sebze ve et, fabrikalarda üretilen çeşitli gıdalar genleriyle oynanmış GDO’lu ürünler ne kadar güvenli?

                ***
                Hükümetimizin bu konuda gerekli tedbirleri aldığı kanaatindeyiz. Dev laboratuvarlar kurarak gıda denetimi yapıldığını biliyoruz. Bir zamanlar İsrail’den alınana DNA’sıyla oynanmış hibrit tohumlar yerine kendi tohumumuzu üretiyoruz.

***
                ‘Tüketim çılgınlığı’ndan yararlananlar kimler? Amaçları sadece ‘kâr’ etmek mi? 25. Kare metodunu kullanarak ‘zihin kontrolü’ yapılabilir mi? Masum çocukların beyinlerini bozuk inanç ve ideolojilerle bulandırabilirler mi? Çizgi filmlerde de kullanılıyor mu? Kullanılıyorsa çocuklarımız ne kadar güvende?

                ***
                Avrupa’da birçok ülkede 25.Kare e yöntemi yasaklanmıştır. Bu yöntemi kullananlara büyük cezalar verilmektedir. Amerika’da da kontrol altında tutulmaktadır. Ya dünyanın geri kalan ülkelerinde?
                Zaten ‘tüketim çılgınlığı’nı ve ‘zihin kontrol yöntemi’ni kullananalar bu ülkelerle birlikte İsrail’deki dünyayı yöneten büyük şirketler değil midir?

                ***
                Peygamber Efendimiz (SAV); ‘’İlim Müslümanın yitik malıdır. Nerede olsa alınmalıdır.’’ sözü ne kadar önemli bir derstir inananlara. Bilim ve teknolojide üstün olan ülkeler dünyayı istediği gibi yönlendirmektedir, sömürmektedir.  
                Bir ülkenin en büyük zenginlik kaynağı; ne yeraltı, ne yerüstü zenginlik kaynaklarıdır. Bir ülkenin en büyük zenginlik kaynağı beyin gücüdür, yetişmiş elemanıdır. Bu yüzden ‘eğitim’e bugünkünden daha fazla önem vermeliyiz.

                ***
                Cumhurbaşkanımızın öğretmenlerimizin eğitimi konusundaki çalışmalarını takdirle karşılıyoruz.