31 Mayıs 2016 Salı


ÇAĞ KAPATAN PADİŞAH
ALİ İHSAN TOSUN

www.edebalice.blogspot.com.tr

 

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

            ***
            Fatih Sultan Mehmet; Ortaçağı kapatan Padişah olarak tarihe geçmiştir.

***
Ortaçağ Türk İslam alemi için aydınlık bir ‘çağ’ iken Batı için karanlık bir çağdır.
            Ortaçağda Avrupa sefaletin, barbarlığın, çağdışılığın, vahşetin yaşandığı bir dönemi geçirmiştir. Allah’ın en şerefli mahlûk olarak yarattığı insanlar asiller, burjuvaziler, köylüler ve köleler diye sınıflara ayrılmıştı. Her alttaki bir üsttekinin emrine amade idi. Üsttekine karşı sorumlu idi.
Kanun önünde asillerle kölelerin, köylülerin hatta burjuvazilerin hakkı bir değildi.
            Ortaçağda Avrupa’da krallar istemedikleri kişileri arenalarda vahşi hayvanlara parçalatmaktan zevk alıyorlardı. Kazıklı voyvodalar sarayın üst katından kazıklara attıkları insanların çığlıklar içerisinde ölümlerinden zevk alıyorlardı. Bu onlar için belki de bir spor karşılaşmasını seyreder gibi zevk veriyor idi.
             Ortaçağ Avrupa’sında Kilisenin etkinliği söz konusu idi. Suçlular kilisenin buyruğu doğrultusunda Engizisyon mahkemelerinde yargılanıyor Fransa'da giyotinden önce soylular genellikle kılıçla ya da baltayla idam ediliyordu. Diğer suçlular çeşitli işkence aletleriyle…
Ortaçağda Engizisyon Mahkemesi; Valdensesler ile Katharlar'ın, kurulu düzeni sarsan öğretiler yaymaya başlamaları üzerine, 1231'de Papa IX. Gregorius tarafından kuruldu.
Engizisyon Mahkemesi'nde mahkûm suçunu kabul edene kadar işkence görür, eğer suçunu kabul etmezse işkenceden ölürdü. Suçunu kabul ise hapiste çürürdü.
Dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyen Galileo Gelilei; Engizisyon mahkemeleri tarafından kiliseye karşı suç işlemiş sayılarak cezalandırıldı.
Avrupa bu şekilde adeta karanlık içinde iken Türk İslam Medeniyeti, insana en güzel şekilde davranmayı kendisine en büyük görev kabul etmiştir...

***
Ortaçağda Avrupa’da “Kavimler Göçü”yle toplumlar yerlerinden sürülüyor, güçlü olanın hâkimiyeti söz konusu oluyordu. Yer değiştirmedik hiçbir toplum, hiçbir insan yoktu.
 Din bozulmuş, gerçek İncil kaybolmuş, kendilerine göre kendi yazdıkları İncil’e inanmaya başlamışlardı. Kilisenin etkisi her alanda kendini göstermeye başlamıştı. Din insanlara mutluluk vermek yerine papazların çıkarlarına hizmet etmeye başlamıştı.
Ortaçağ Avrupası çeşitli sapık inançlara sahipti. Ruhi bulanıma düşen ya da düşürülen insanların içine şeytan musallat oldu diye insanlar diri diri yakılmakta idi.

***
İşte bu yüzden Fatih Sultan Mehmet ‘Çağ Kapatan Padişah’ olarak anılmalıdır bence!... k olarak yarattığı insanlar asiller, burjuvaziler, köylüler ve köleler diye sınıflara ayrılmıştı. Her alttaki bir üsttekinin emrine amade idi. Üsttekine karşı sorumlu idi.
Kanun önünde asillerle kölelerin, köylülerin hatta burjuvazilerin hakkı bir değildi.
Ortaçağda Avrupa’da krallar istemedikleri kişileri arenalarda vahşi hayvanlara parçalatmaktan zevk alıyorlardı. Kazıklı voyvodalar sarayın üst katından kazıklara attıkları insanların çığlıklar içerisinde ölümlerinden zevk alıyorlardı. Bu onlar için belki de bir spor idi.
Ortaçağda Avrupa’da “Kavimler Göçü”yle toplumlar yerlerinden sürülüyor, güçlü olanın hakimiyeti söz konusu oluyordu. Yer değiştirmedik hiçbir toplum, hiçbir insan yoktu.
Din bozulmuş, gerçek İncil kaybolmuş, kendilerine göre kendi yazdıkları İncil’e inanmaya başlamışlardı. Kilisenin etkisi her alanda kendini göstermeye başlamıştı. Din insanlara mutluluk vermek yerine papazların çıkarlarına hizmet etmeye başlamıştı.


Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....
 

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

17 Mayıs 2016 Salı

ERDEMLİ İNSAN




ALİ İHSAN TOSUN

               
‘’Dünya, bir insanı kırmaya değmeyecek kadar kısa ve değersiz. Aksine ‘bir gönül kazanabilir miyiz?’ düşüncesi içinde olmak erdemliliktir’’ diye söze başladı, Ceza Hâkimi Necati Daştan Şehit Saim Çelik Anadolu Lisesinde.
‘’Kaç insanın kararan ufkuna güneş; kaç insanın derdine çare üretebildik? Kaç yetimin derdi uykusuz bıraktı bizi? Hangi çaresizin çaresinden haberdarız? Zira insanoğlu düşenleri değil, öne çıkanları görür daima…’’
‘’Akşam, çocuklarını yatağa aç olarak sokan anne babaların olduğu bir ülkede huzur olabilir mi?’’
‘’Neden aldanıyoruz? Neden yanılıyoruz? İnsan zaaflarını yok edebilme iradesine sahip bir yaratıktır. Yeter ki onun şifresini bulsun.’’
Ceza Hâkimi Necati Daştan; sorduğu soruların şifresini ‘akıl ve ferâset’ olarak kendisi verdi.
‘’Feraset; anlayış, sezgi, seziştir. Olayların altındaki gerçeği çabucak kavrayıştır. Ferâset, aklın ve ruhun cilalanmasıdır. Ferâset, düşünmektir.
‘’Neden Türkiye’de telefon dolandırıcılığı çok oluyor? İnsanlar çabucak kandırılıyor? Ferasetli olmayışımızdan!...’’
 ‘’Feraset gereksiz tartışmalardan kaçınmaktır.’’ dedi ve ekledi; ’Tartışmanın galibi kimdir?’’
Öğrencilerden çeşitli cevaplar geldi.
‘’Tartışmanın galibi olmaz. Tartışmanın galibi, kaybedendir. Çünkü kaybeden yanlış bildiğini düzeltmiş, eksik bildiğini de tamamlamış olur.‘’
‘’Bir problemle karşılaştığımız zaman, o problemi dinlendirmeliyiz. Gözlem yapıp sorgulamalıyız. Daha sonra ‘tartışmak’ yerine ‘istişare’ etmeliyiz; kırmadan, dökmeden… Çünkü kırılan kalbin tamiri mümkün değildir.’’
Ağır Ceza Hâkimi; masanın üzerindeki bardaktan bir yudum aldıktan sonar; ‘’İyi düşünmeliyiz. Kararlı olmalıyız. ‘’
‘’Fatih, İstanbul’u alırken; ‘Ya İstanbul beni alacak, ya ben İstanbul’u!...’ diyerek kararlılığını göstermiştir.’’

***
Şehit Saim Celik Anadolu Lisesi’nin Müdür odasında Okul Müdürü Ali Temurlenk, Ağır Ceza Hâkimi Necati Daştan ve Hattat Uğur Nayir Bey ile tanıştırdı.
Necati Bey;  Kendisinin ‘Erdemli İnsan’ Uğur Bey ‘İn ise ‘Hat ve Hayat’ konusunda söyleşi yapacağını söyledi.‘’ Ben ise;
’’Buradan iki yazı çıkar!’’ dedim.
‘’Hayır. Üç…’’ dedi. ‘’Bir hanım kızımız daha var. Kayseri’nin, belki de Türkiye’nin ilk başörtülü avukatı. ‘Hayata Dair İzlenimler ’ini anlatacak!...’’
‘’Peki, üç…’’ dedim.

***
 ‘’Doğru bilgiyi, doğru kaynağından almalıyız.’’ diye sözlerine devam etti Ceza Hâkimi. ‘’ Çok okumalıyız, mantıklı düşünmeliyiz. Doğru karar vermeliyiz. Gözlem yapmalıyız, sorgulamalıyız. Çıkarımlarımızı bol bol yazmalıyız.’’
‘’Yavuz Bülent Bakiler; ‘Her kelime beynimizde bir odacık açar.’ demiştir.’’
‘’Şiir okumalıyız. Şiir; insan ruhunda incelik oluşturur. Şiirdeki bilmediğimiz kelimeleri öğrenip tekrar okumalıyız. Böylece sezgi gücümüz artar.’’
‘’Anılar; insanın hayat boyu kazandığı tecrübeleridir. Şimdiden başlayıp anılarımızı yazmalıyız.’’
Derin bir nefes alıp öğrencilerin ilgisini anlamaya çalıştı. Alışılmadık şekilde salondan hiç ses çıkmıyordu.  İlgi büyüktü.
‘’İtalya’da bir terzi günlük tutarmış. Hayatının sonuna doğru bu ‘günlüğü’ torununa vermiş. Torunu dedesinin tecrübelerinden yararlanarak İtalya’nın en büyük terzisi, olmuş.’’
‘’ Okumalı, okumalı, okumalıyız!... Sonra da yazmalıyız. Yazdıkça düşünme melekemiz gelişir. Hayatımız anlamlaşır. Düşüncelerimizden hem biz, hem başkası yararlanır.’’
‘’Japonlar, henüz ilkokul seviyesindeki öğrencilerini Hiroşima’ya götürür, orada Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’nda attığı bombanın etkisini gösterirlermiş. Bunu gören çocuklar canla başla ülkeleri için çalışırlarmış.’’  Masadaki bardaktan bir yudum su aldıktan sonra;
‘’Biz neden Çanakkale’ye götürmeyelim? Aynı dersi öğrencilerimize vermeyelim? Atalarımızın bu vatanı hangi zor şartlarda kazandıklarını öğretmeyelim?
‘’Unutmayın ki; ‘Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başka milletler çizer’.’’
‘’Sevgili öğrenciler; benden sonraki konuşmacılara da söz hakkı vermek için sözlerime son veriyorum’’ dedi ve konuşmasını tamamladı.
***
Şair, yazar ve iyi bir ‘hatip olan Ağır Ceza Hakimi Necati Daştan’ın mesleki tecrübelerini anlattığı ‘Pratik Hukuk Bilgileri’, düşünen insan için tanınmış kişilerden derlediği özdeyişler ‘Erdemli İnsanın Yol Haritası’, duygularını dile getirdiği ‘ Sevdanın Ötesinde’ adlı bir de şiir kitabı vardır. Ayrıca bir eseri de basılmaktadır. 

11 Mayıs 2016 Çarşamba

İlginç Bir Çıkarım KUL HAKKI


ALİ İHSAN TOSUN
                www.edebalice.blogspot.com.tr

                Mal sahibi, mülk sahibi
                Hani bunun ilk sahibi
                Mal da yalan mülk de yalan
                Gel biraz da sen oyalan
Yunusça düşünürsek, bu dünya nimetleri gelip geçicidir.

***
Birisi, bir kişinin hakkını yediğinde gerçekte bir kişinin hakkını mı yemiş oluyor.?
                Bence hayır!...
                Peki neden?!...

                ***
Allah-ü Teâlâ Evren’i yaratırken neredeyse O (sıfır) boyutuna yakın bir enerji kitlesine ‘ol’ demiş ve büyük bir patlama ile Evren oluşmaya başlamıştır; yaklaşık 13 milyar 700 milyon yıl önce. 
                Büyük patlama’ ile 10 üzeri 43 derecede muazzam bir enerji açığa çıkmıştır. Bu o kadar büyük bir enerji ki 1’in yanına 43 tane 0 konularak yazılan ama söylenemeyecek kadar büyük, beyaz, parlak bir enerji… Nur…
                 Bu enerji etrafa saçılarak yavaş yavaş soğumaya başlamıştır. Soğudukça gaz bulutu olan gezegenler önce sıvı, sonra da katı hale dönüşmüştür. Bugün hala gaz bulutu halinde bulunan Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün gibi gezegenler bulunmaktadır. Bu gezegenlerin merkezlerinde sıvı bulunmaktadır. Demek yeterince soğuduğunda bu gezegenler de katı hale dönüşeceklerdir.
                Ne zaman ki Evren’in ortalama sıcaklığı -270 (eksi 270) dereceye kadar soğuyarak galaksiler, galaksilerin içindeki gezegenler oluşmuştur. Dünya’da canlılar oluşmaya başlamıştır.
                Evren’de 200 milyar Galaksi, her Galakside 200 milyar Güneş Sistemi gibi yıldız bulunduğu varsayılmaktadır. Gezegenimizin de içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi de bu şekilde oluşmuştur. Merkezde Güneş,  Güneş’in etrafında belli bir yörünge etrafında dönen gezegenler… Bu da Evren’in genişliği hakkında az çok bilgi verir.

                ***
                Güneşin kara deliğe dönüşüp yok olması için en az 8 kat daha fazla kütleye sahip olması gerekir. Güneş ve benzeri kütlede yıldızlar önce şişip kırmızı dev haline gelirler. Birkaç kez şişip büzüştükten sonra hidrojenden oluşan dış katmalarını uzaya bırakırlar. Ardışık füzyon tepkimelerinden sonra merkezi karbon ve oksijenle dolmuş ve Dünya’mız boyutlarına kadar sıkışarak küçülen sıcak merkez, bir ‘beyaz cüce’ olarak açığa çıkar. Güneşimizin bir beyaz cüce haline gelmesi için de yaklaşık 5 milyar 500 milyon yılın geçmesi gerektiği düşünülmektedir, bilim adamlarınca.’’
                Bu oluşumda canlıların yaşaması hangi sürede sona erer bilinmez.

                ***
                Kur’an-ı Kerim’de kıyametin süresi hakkında peygamberlere dahi bilgi verilmemiştir. Onun süresi ancak Allah katında malumdur, Allah’ü âlem.

                ***
                Kıyametin ne zaman kopacağını ancak Allah bilir. Belki 1 saniye sonra, belki milyarlarca yıl sonra!...
                Diyelim ki milyarlarca yıl sonra kopacaksa, birisi, bir kişinin hakkını yediğinde gerçekte bir kişinin hakkını mı yemiş oluyor?
                Bence hayır!...
                Çünkü,  o kişinin eşinin, anne ve babasının, çocuklarının, torunlarının, torunlarının torunlarının da…  hakkını yemiş olur, Allah esirgesin!... Kıyamete kadar bu insanın neslinden türeyecek insan sayısını bilemeyiz. Belki de milyarlarca…
                Öyleyse birisi, bir kişinin hakkını yediğinde gerçekte sadece bir kişinin hakkını yemiş olmaz. O kişinin sulbünden gelen milyarlarca kişinin hakkını yeme olasılığını da düşünmelidir.
İlginç bir çıkarım değil mi?

***
Temel, günahından dolayı öbür dünyada cehennemin ‘birinci’ katına atılmış; ‘’Uşiyruum.’’ diye bağırıyormuş. İkinci kata atılmış; yine ‘‘Uşiyruum.’’ diye bağırıyormuş. Her ‘’Uşiyruum.’’ deyişinde bir kat aşağı atılıyormuş. En aşağıdaki yedinci kata inince sesi kesilmiş.
Temel’den hiç ses çıkmıyormuş. Zebaniler merak etmişler; ‘’Temel’in sesi kesildi. Gidip bakalım!’’ demişler.
Cehennemin en kızgın kapısını açınca;  ‘‘’Uşiyrum.’’.  Çapuk kapii örtun.’’ demiş. Daa yenu isindum.
Temal cibu duşunanlar paşka!... Kul hakku  yemaa tevam edabilular, uşiiilaasa, Ellah’tan korkmedan!...

9 Mayıs 2016 Pazartesi

DİLİNİ KAYBEDEN MİLLETLER…


ALİ İHSAN TOSUN
Dilini kaybeden milletler kültürünü kaybeder,  kültürünü kaybeden milletler ise hangi dili konuşuyorsa o millet haline dönüşür!...
***
DİL
Dil kültürün taşıyıcısıdır. Dil, kültürün en önemli unsurudur.
Milletler tarih yüzüne çıktığı andan itibaren kendilerine has iletişim araçları geliştirmişlerdir. Bunu da en işlevseli konuşma ve yazma ile ortaya çıkan dildir.
Her millet, kültürüne göre dilini oluşturur. Her dilin, kendi kültürüne göre bir mantığı vardır. İnsan hangi dili konuşursa o kültürü benimsemiştir. Bu yüzden;  dilini kaybeden milletler, hangi dili konuşuyorsa o millet haline dönüşür.
Tarihte bunun birçok örneğini görmek mümkündür: Mısır’daki Kıpti’ler Müslüman olduktan sonra Kıpti dilini unutarak Arapça konuşmaya başlamışlardır.  Arapça konuştukları için Arap kültürünü benimsemişlerdir. Şimdi Mısır’daki Kıptilere kimse Kıpti dememekte Arap demektedirler.
Irak’taki Keldâniler de aynı şekilde
Avarlar Hazar Denizi’nin kuzeyinden, Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya yerleşerek Bulgarlarla kaynaşmışlar, Bulgarca konuşmaya başlamışlar, Bulgarlaşmışlardır.
Atilla’nın Batı Hun İmparatorluğu da Macarlaşmıştır, hep aynı gerekçeyle.   

KÜLTÜR
Kültürün yüzlerce tanımı vardır. Hepsi de kültürün bir yönünü ele alır.
Kültür; bir milleti başka milletlerden ayıran, maddî ve manevî değerler bütünüdür.
Bir milletin tarih boyu kendi zevk ve anlayışlarına göre oluşturdukları maddi ve manevi değerleri vardı: Edebiyat, mimari, heykel, resim, müzik, inanç, örf, âdet, gelenek, görenek gibi!...
Bunu basit bir örnekle açıklayalım. Almanya’da çalışan birisi ‘’Bizim fabrikada bir Hans var idi.’’ dese, gerisini anlatmadan kafamızda bir Alman imajı belirir. Sarı saçlı, top sakallı; kendine has giyimi, konuşması olan; belli inancı bulunan, belli şeylerden zevk alan bir Alman!... İşte bu onun kültürünü oluşturur. Çünkü ‘başka milletler den ayıran özellikleridir.’
SANAT
Bir milletin kendi inanç ve zevkine göre oluşturduğu, insanda estetik zevk uyandıran, insana hoş gelen bir başka ayırıcı özelliktir, sanat. Kültürün en önemli unsurudur. Çünkü sadece bir millete aittir.
Edebi eserler, mimari, heykel, resim, müzik bir milletin en önemli sanat eserleridir. Her biri, bir milletin kültürünü oluşturan en önemli maddi varlıklarıdır.
TARİH
Milletlerin geçmişinde yaşadıklarını, meydana getirdikleri kültürünü uyarlılığını tarihten öğreniriz.
  Tarih yazılı bir vesikadır. Milletler geçmişte yaşadıklarından ders çıkarır. Geçmişte yaptığı iyi şeylerden ‘yapmak’, yanlışlardan ise ‘yapmamak’ şeklinde ders alır.
Bir söz vardır: ‘’Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başka milletler çizer.’’ diye. Dünya haritasına baktığımızda, bu sözün ne kadar doğru olduğunu görürüz. Asya, Afrika ve Amerika kıtalarındaki ülkelere baktığımızda sanki bir mühendisin masa başında çizdiği projeye ne kadar benzemektedir?  Gerçekte de öyle olmuştur. Egemen güçler ülkelerin sınırlarını kendi çıkarları doğrultusunda çizmişlerdir, başta İngilizler.
Türkiye ile Suriye ve Irak sınırı, sarp dağların tepesinden çizilmiştir, Lozan’da!... Şimdi terörle mücadelede zorlanıyoruz. Çünkü böyle sarp kayalıklardan oluşan sınırı korumak güçtür.
SONUÇ OLARAK
Dilimizi koruyacağız, başka milletlere dönüşmemek için.
Kültürümüze sahip çıkacağız. Başka milletlerin kültürüne özenmeyeceğiz.
Tarihimizi iyi bileceğiz ki ondan ders alabilelim, coğrafyamızı başka milletlerin çizmemesi için!…
Kendimize özgü sanatımızı seveceğiz, geliştireceğiz!...
Unutmayın ki; ‘’savaşta şehit olmak kadar, barışta da bu ülke için çalışmak aynı kutsallıktadır.’’ Çünkü güçlü olan bir ülkeye kimse savaş açma cesaretini gösteremez.

3 Mayıs 2016 Salı

KUTLU DOĞUM


Peygamber Efendimiz (SAV), 20 Nisan 571 tarihinde(Rebiül Evvel 12) Pazartesi günü tân yeri ağarırken Mekke’de ‘’âlemlere rahmet’’ olarak gönderilmiştir. (Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.’’ (Enbiya 107)

                O'nun doğduğu sabah, âlem başka bir âlem oldu, cihan nurla doldu. O'nun teşrifleri sıradan bir olay değildi. Yeni bir dinin, kıyamete kadar sürecek son dinin müjdecisiydi.

Peygamber Efendimiz (SAV) doğduğunda birçok olağanüstü olaylar meydana geldi.

KUR’ÂN-I KERÎM’E GÖRE PEYGAMBERİMİZ

Peygamberler, bizler gibi bir beşer (insan) olarak yaratılmışlardır. Onlar da doğar, büyür, yer, içer ve vadesi yettiğinde ölürler. Peygamberlerin biz insanlardan farkı, seçilmiş olmalarıdır. Onlar; hiçbir insana verilmemiş olan Allah’ü Teâla ile melekleri vasıtasıyla doğrudan iletişime girmeleridir. Allah’tan aldığı emirleri insanlara iletmeleridir. Bu yüzden kul ile Allah arasında iletişimi sağlayan yegâne varlıklardır. De ki: "Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin." (Kefh 110)

Güzel ahlâk üzerine gönderilmiştir. Çünkü O, örnek bir kişidir. Kıyamete kadar sürecek son dinin peygamberidir. Öyleyse bu dinin kıyamete kadar bozulmaması gerekir. ‘’Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.’’ (Kalem 4)

’’ Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'ta pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.’’ (Ahzab 21)

Kur’an bu dinin bir anayasa kitabıdır. Bütün konuların Kur’an’da yer alması mümkün değildir. Onları açıklaması, uygulaması peygamberlere verilirmiştir. Peygamberimiz (SAV) Kur’an’ı en iyi açıklayan, yorumlayan ve uygulayandır. Örneğin; ‘’ Hem namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.’’ (Bakara 43) ayetindeki ‘namazı nasıl dosdoğru kılacağımızı, zekâtı kimlerin ne miktarda vereceğini, nasıl rükû edeceğimizi bize bildiren Peygamberimiz (SAV)’dir.  

’’Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.’’ (Nahl 44)

Haram ve helalı İlahî vahiyle bilme, bildirme özelliği vardır. Çünkü Peygamberimiz (SAV) Allah’tan aldığı Kutsî hadislerle hüküm vermektedir. Allah O’na o yetkiyi vermiştir. Yanlış hüküm verse hemen uyarılmaktadır. ’’Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.’’ (Nisa 59)

Peygamberimiz (SAV) mü’minlere kendi nefislerinden daha yakındır. Sıkıntıya düşmelerini istemez. Mü’minlere şefkatli ve merhametlidir. ’’Ant olsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.’’ (Tevbe 128)

Gaybı bilmediği, gaybdan vahiyle haberdar edildiği şu ayetle belirtilmiştir: ‘’İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiyle bildiriyoruz. Bundan önce bunları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, akıbet muhakkak muttakilerindir.’’ (Hûd 49

O’nun en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerîm’dir. ’’Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir." (İsra 88)

’’Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: "Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah’tan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız" (bunu yaparsınız). (Hûd 13)

"Onu o (peygamber) uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah'tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın). (Yunus 38)

Peygamberimiz (SAV) da kendi dilinden; ’’Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki ona mucizelerden (kendi zamanlarındaki) insanların inandıkları kadar verilmiş olmasın. Mucize olarak bana verilen ise, ancak Allah’ın bana vahyettiği (Kur’an-ı Kerîm’dir. Bundan dolayı kıyamet gününde ben peygamberlerin en tâbii bulunanı olacağımı ümit ederim.’’ (Buhari, Fedâilü’l Kur’an 1; Müslim, İmân 239

Peygamberimiz (SAV) Allah’ın izniyle bütün mü’minlere kıyamet günü şefaatçi olur inşallah.
 
.                                                                                                                                Ali İhsan TOSUN